Ömrü çok uzun olmasada bazen tek başına yol kenarlarında, çoğunlukla da kocaman ekin tarlalarını kırmızya boyayan bahar mevsiminin narin, nazlı ve edalı kır çiçeği gelincik.
Kır çiçeği demek al benisiyle gelincik demek.
Geçen hafta Altınoluğa giderken yol kenarında gelincik tarlalarını görünce dayanamayıp arabadan inip gelincik tarlalarına yöneldim. Tarlanın içinde gezip gözümü gönlümü doyurdum:)
Aynı anda da orada bulunan tarla sahibi hanımlada yaptığım sohbette; “bizler buralarda gelincik çiçeğine “gelin alı “deriz dedi. Bizler dediğide Türkmen köyünden olduğunu vurgulamak istedi. Ay! hiç duymamıştım çok hoşuma gitti.
Doğayla içiçe yaşayan köylülerimiz şüphesiz ki kır çiçeklerinin kıymetini biz şehirde yaşayanlardan daha çok bilir ve anlarlar.
Bazı köylerde gelinlerin kırmızı duvakla baba evinden çıkarılması, gelin kızların kına gecelerinde başına kırmızı örtülmesi, kırmızı kuşakla evden çıkarılması.........
Bunları düşününce bu hassas ve narin çiçeğe hayranlığım daha da artı.
Anadolunun çeşitli yerlerinde “Gelincik” çiçeğine, kır lalesi, gangılız, çoban gülü, gelin çiçeği gibi halk dilinde adlar verilmiş.
İnternetten aldığım, insan yaşamıyla bağdaşdaştırılan iki örneği "aynen" paylaşımıma ilave etmek istedim.
Gelinciklerin topraktan belirli aralıklarla bitmesi, sevip de kavuşamamayı da simgeler. Gelincik çiçeklerini dikkatli incelediğimizde her birinin birbirinden uzak olduğunu gözlemleyebiliriz. Belki de bu nedenle gelincik kavuşamamanın yürekte açtığı derin yarayı görselleyen en manidar çiçeklerdendir.
Gelincik hassas yapısı ile en çokta hassas insanlarla bağdaşır. Gelinciğin kırmızı yapraklarının ince ve sedefimsi dokusu kişinin yüreğinin inceliğini, hassaslığı çiçekteki siyah çizgilerin dalın bir kısmını kaplaması ise kişinin yüreğindeki acının kimi zaman sevgiden baskın bir şekilde hissedilmesini simgeler.
Sevgili blog dostlarım, tabiat ananın görünmez eli gözünüze gönlünüze gelincik çiçeği naifliğinde dokunması dileğiyle..