21 Mayıs 2021 Cuma

Solucan gübresi......


Solucan gübresiyle takriben bundan on yıl önce Kanada’nın Calgary şehrinde her sene düzenlenip bir hafta süren bahçe şov etkenliğinde karşılaşmıştım. Bu stant çok dikkatimi çekmişti. Çünkü, ilk defa  görmüştüm solucan gübresini. Çok ilgilenip bilgi almaya çalıştığımı gören kızım istersen anne sende dönünce  Türkiye’de dene demişti.  Yok ya daha neler deyip gülmüştüm.

2020 mart ayında yani pandeminin ilk tam gün sokağa çıkma (65 yaş) yasağının başlıyacağı haberini duyunca eşimle apar topar kışlık evden (Balıkesir) yazlık eve (Altınoluk) geçtik. Ani karar vermenin getirdiği sıkıntıları saymasak çok da iyi yapmışız diyebilirim. 

Yazlık evin bahçesinde küçük olsa da sokağa çıkmadan yürüyebileceğimiz ve ekip biçecek toprak alanın olması bizi çok rahatlattı. Çok da dışarı çıkma işine takılmadık gündüzleri.

Pandeminin (Covid- 19) korkusunun yarattığı yalnızlığı akşamları nette  dolaşarak atmaya çalışıyordum. Tesadüfen girdiğim bir sitede solucan gübresi hakkında bir yazıyla karşılaştım. Merak bu ya daha derin araştırınca Türkiye’de irili ufaklı birçok işletmenin bulunduğu gibi amatörce uğraşanlarında çok olduğunu gördüm. 

Yıllar önce gülüp geçtiğim solucan gübresinin çok değerli bir gübre olduğunu anlayınca bir hevesle denemeye karar verdim.

Önce netten aldığım tarifler üzere mamalarını  sonra içine koyacağım yerini(plastik kasadan yararlandım) hazırladım. Solucanları ise bahçeden topladım:)))
Nasıl mı?
Nisan ayı yağmurlarını yoğun olduğu günlerde bahçe toprağından çıkıp evin etrafındaki teretuarlara yayılan (önceden orada kuruyup ölmesinler  diye tekrar toprağa süpürdüğüm) solucanları toplayarak işe başladım.

Gerisi fotoğraflarda görüldüğü gibi.......










Biraz uğraş gerektiren bir iş olsada, mutfak atıklarının çöp yerine  toprağın  “gönüllü işçileri”diye adlandırılan solucanların sindirim sisteminde ayrışarak toprağa karışan gübreyi (dışkı) bahçede kullanarak faydalı bir şekilde “geri dönüşümün” huzurunu yaşamak:)))


Sevgiyle kalın.











7 Mayıs 2021 Cuma

Bizim bahçeden........

Bizim bahçeden selam olsun herkese🙋‍♀️
Zor günlerin ikinci yılında (inşallah son olur) evden çıkmadan, bahçede toprağın dostluğuna sığınarak yaşamak ve şükretmekle geçen mevsim geçişler ve
bende hissettidikleri kareler...........

Sonbaharın son meyveleriyle kışa gülümsemek😊

Günlerce kar yağsın diye beklerken kısa bir süre de olsa sevincini yaşamak

Bu kışı yazlık evde soba keyifini çıkarmak. Helede 
ayağında anne eli değmiş çoraplar var ise.......
(Nurlar içinde uyu gül kokulu anam)

İlk defa ektiğim karnıbahar ve brokoli ve karnıbahar sevinci🙏

Pazı, hiç yer seçmeyen sorunsuz bir sebze 🙏

Kış tan babahara göz kırpan  bakla sebzesinin narin çiçekleri

Baharın müjdecisi çok nazla çanak yapan enginarlar🙏

Bi şey dememe gerek yok galiba 🥰

Baharın gelişi ve bennnnnn🍀

Şimdi bahçede bahar sebzeleri ekim zamanı........
Şu zor günlerde, sevdiklerimize kısa zamanda kavuşmanın sarılmanın umuduyla sağlıklı bir şekilde bahara çıkmanın şükrünü yaşamak 🙏🙏

Tüm blog dostlarına sağlıklı ve huzurlu güzel günler diliyorum.
Sevgilerimle🍀❤️







24 Aralık 2020 Perşembe

Muşmula Turşusu.........



Kimimizin çok sevdiği kimimizin hiç hoşlanmadığı kimimizin ise hiç tanımadığı muşmula meyvesi ve kurduğum turşusundan bahsedeceğim bu postumda.

Halk arasında döngel, töngel, beşbıyık ve en çok bilinen ismi muşmula, Sonbahar meyvesi diye bilinse de olgunlaşıp tam yenecek hale gelmesi kış ayına denk gelir.

 Meyveleri oldukça serttir toplandıktan sonra olgunlaşması beklenir. Muşmula meyvesinin yenilir hale gelmesi için renginin açık kahve renginden çıkıp koyu bir kahve rengine dönmesi gerekir.

Sağlığımıza faydaları da oldukça fazla olan muşmula meyvesi için şifa deposu diyebilirim yaptığım araştırmalara göre.

Çiğ olarak yendiği gibi, receli, marmelatı ve turşusu da yapılarak tüketilebilir. Turşusunu kurmak için ise çok olgun değil biraz sert olması gerekir.

Gelelim turşu yapımına:

Turşu için ayrılan muşmulalar biraz suda bekletilip üzerindeki tozundan arındırtıktan sonra 
 tepesindeki tüyleri(bıyıkları) :) temizlenerek bir bıcak yardımıyla tepesi kesilir.
Turşu için hazır  hale gelen muşmulalar  cam bir kavanoza konup üzerini geçecek kadar klorsuz suyla doldurulur.
İçine şekeri ve çok az da tuz konup kapağı sıkıca kapatılır. Ilık bir ortamda on onbeş gün içinde oluşumunu tamamlıyor.
Ben üç kiloluk kavanoza bir kilo muşmula bir su bardağından iki parmak eksik toz şeker, bir çay kaşığı tuz koydum.
(Bu turşu tuz değil şeker ağırlıklı kuruluyor)
Şeker miktarını damak tadına göre eksiltip artırabilinir.


Biraz hoşaf biraz  gazoz tadında  tatlı bir turşu. Özellikle pilaf veya börek yanında tüketmelisiniz derim.
Suyu içilmeye meyveleri yenmeye hazır.


Yapmak isteyenlere kolay gelsin.


Bu meyvenin bir de espirisi vardır.
Meyvenin tadının  biraz buruk olmasından dolayı, asık suratlı insanlara muşmula turşu suratlı diye söylenir. Bazı yörelerde.

Not:turşu olduktan sonra soğuk bir ortamda saklanmasını öneririm.

29 Eylül 2020 Salı

Domates kabuklarını hemen çöpe atmayın......


Yaz başından başlayıp sonbahar sonuna kadar bitmeyen kış hazırlıkları.......
Mevsiminde gerek kurutularak gerek konserve olarak yapılan meyve ve sebzelerin doğal, sağlıklı  ama bir o kadar da yorucu hazırlıkları hemen hemen her evde yapılıyordur.

Bunları hazırlamak için çok değişik yöntemler  kullanıyoruz. Kimisini annelerimizden, kimisini komşu teyzelerden, kimisini arkadaşlarımızdan ve çoğunuda internet ten araştırıp yapmaya çalışırız.

Bunların içinde olmazsa olmazımız domates 🍅 soslarımız. Daha doğrusu benim için sos ve salça en önde gelir.

Bazen de öğrendiğimiz tariften deneme yanılma yoluyla kendimizde bi şeyler yaratırız.

Sözü fazla uzatmadan posta koyduğum başlıktan, neden “domates kabuklarını hemen çöpe atmayın” dediğimi  görsellerle renklendirerek anlatmak istiyorum.

Umarım işinize yarar.


Domates sos odun ateşinde kaynaya dursun 🍅🔥

Domates salça veya sos yaparken benim gibi kabuklarını soyanlardansanız,lütfen üşenmeden deneyin derim.
Soyulan kabukların içine birkaç domates birkaç az suda haşlanıp doğranmış kapya biberi ekleyip  bilendirden geçirin,
Sonrada ufak delikli kevgirden geçirip uygun bir tencereye alıp kaynatalım.


Ketcap kıvamına alıncaya kadar kaynatalım.

Gec saate kaldığı için başka bir tencereye aktarıp mutfakta bi tık aygazda kaynatıp önceden hazırladığım kavanozlara doldurup kaynatılıp kurulanan yeni kapaklarla kapattım.
 
Kavanozları ters çevirmeden yoğurt mayalar gibi sarıp 24 saat örtü altında bekletip kapak kontrolu yapıp yerine kaldırıyorum.

Ha bu işlemlerden gecen kapukları atmıyor tekrar biraz su koyup kaynatıp tel süzgeçten geçirip o gün için içine birazda yaptığımız sostan koyup domates çorbasını yapıp afiyetle için derim.


Dışarıda lapa lapa kar yağıyorken yaz kokusu taşıyan mis gibi domates çorbası üzerinde erimiş kaşar rendesi ve kayılmış maydanoz ! 
Hayali bile çok güzelllll.
 

Yapmak isteyenlere kolay gelsin.


3 Ağustos 2020 Pazartesi

Çiçeklerle Bayram Kutlamak...



Zamanın hızla geçtiği, olağan üstü durumların üst düzeyde yaşandığı günümüzde bir bayram daha bitti.(Kovit-19) Gölgesinde.
Nerede çocukluğumuzdaki bayramlar..... demiyorum. Bırak çocukluğumuzu bir yıl önceki bayramları arar olduk.:(((

Yüreğimizdeki özleme rağmen elimizin altındaki çiçeklere gülümseme onları adlarıyla sevip okşayarak uzaktaki özlemlerimizin sağlıklarına ve kendi sağlığımız şükrederek bir bayram geçirmeye çalıştık.

Çiçekler dedim ya; benim bayram şekerlerim, çocuklarım, yakınlarım dostlarım siz blog arkadaşlarım hepinizin geçmiş bayramınızı kucak dolusu çiçekler  ve sevgiyle kutluyorum.

Ben susayım çiçekler konuşsun mu?


“Duranda “ çalısının ince mor salkımlı çiçekleriyle :)
Bahçemin efendisi “Begonvil” adını 18. yüzyılda  yaşamış  olan ünlü kaşif amiral “Begaunville” den  almış olan sklemen renkli çiçekleriyle. :)
Salkım sukulent (sedum palmeri) sarı çiçekleriyle :)
Mor yonca (uyku çiçeği) lila rengi çiçekleriyle :)
“Kalanşo “ sukulenti çiçeğinin ateş kırmızı çiçekleriyle :)
“Güzel Hatun çiçeği” (Amaryllis)  :)
“Yılbaşı kaktüsü “(aslında ocak veya şubat ayında açan bir kaktüs bu yıl haziran ayında açmaya başladı) ateş kırmızısı çiçeğiyle :)
“Meksika menekşesi “ mor çiçeğiyle :)
“Arap yasemini” mis kokulu beyaz çiçeğiyle :)
“Kurdele çiçeği” narin beyaz mini çiçekleriyle :)

“Teıgraf çiçeği” (Damat pijaması) beyaz sakallı çiçeğiyle :)
“Mercan Çalısı” (Russelıa) kırmızı ve sarı minik boru çiçekleriyle :)

“Sardunya ve Mor Yıldız” çiçekleriyle :)

“Leş Kaktüsü” (yıllardır açmayan kaktüs bu sene çoşkusuyla gönlümüzü şenlendirdi) vişne çürüğü çiçeğıyle :)

“Zıp Çıktı” beyaz ve pembe çiçeğiyle :)

“Meksika Petunyası” mor çiçeğiyle :)

Yine susamadım adlarıyla tanıştımak istedim de :))))))

Sağlıkla özgür bayramlar yaşamak umuduyla.......










19 Haziran 2020 Cuma

Covid-19 ve Biz (65 yaş üstü)


Dünyayaı kasıp kavuran Covıt19 illetinin ülkemize girişi  11 mart 2020 de oldu. İlk hasta, ilk ölüm  derken  çok zor günlerin bizleri beklediğini ilk zamanlar tam kavrayamadık. Bu coronavirüsünün bir salgına dönüşüp acımasız ilerleyişi karşısında “Yaşlılar risk altında” diye 65 yaş ve üstüne sokağa  çıkma yasağı kondu.  Daha sonra 18 yaş ve altı çocukların da dahil edildiği. Ve akabinde hafta sonları herkesin evde karantina günleri başladı.

Sokağa cıkma yasağının birkaç gün oıur diye düşüncesiye rahat davrandık.^^Êvde kal sağlıklı kal^^ dediler bizde harfiyen uyduk.
Evde vakit bol ama o vakti iyi değerlendirecek ne beden ne de ruhen  o gücü kendinde bulamıyor insan. En güzel eline alıp bir kitap okumak veya el işi yapmak ama nerdeee........ Akıl  haberlerde gözler sosysl medyadaki paylaşımlarda. 

Hastatalar, hasta yakınları, ve bunlara hızmet veren sağlık personelinin canhıraş çalışmaları onların içinde doktor ve hemşirelerin de canlarını kaybedişleri (insan böyle günlerde onlara bi şey olmaz diye düşünür hep)  kısacası her geçen günü arar olduk.

Bir anne baba olarak en yoğun yaşadığımız duygu evlatlarımızla bir daha bir araya gelemeden biricik torunumuzu bir daha sevip kokluyamadan neyse burada durayım oralara girmeyeyim.

Bu zor süreçte çok şeyin kıymetini daha iyi anlıyor insan. Fazla hırsların çok önemli olmadığını az şeylerlede yetinebiliniyor yeterki sağlık ve huzur olsun. Sevmenin, sevilmenin ve “özgür “ 
olmanın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu.

Uzakları yakın eden dijital (varlığına minnet duyduğum) iletişim kurup aile bireyleri, akraba ve arkadaşlarla paylaşımda bulunup endişe ve yaşanan korkuyu azaltmaya çalışmaya uğraştık.

Nihayet 45 gün den sonra ilk defa sokağa çıkma izini verildi bir kaç saatliğine o gün sadece 65 yaş üstü sokakta. 10 Mayıs günlerden pazar. Her yer kapalı. 

Ben susayım birazda fotoğraflar konuşsun diye düşündüm ama not düşmeden de yapamadım:)

45 günden sonra ilk sokak izinimiz.

Oh sefan olsun dedim içimden 
Kıskandım galiba ayaklarımı soktum ama jandarma tarafından ikaz edildim. Yasakmışşşş.

Maskeli halimizle yüzleşmek

17 Mayıs ikinci izin günümüz.doğayla başbaşa
Çiceklerin rengine uyum sağlamak :)

24 mayıs 2020

11 Haziran 2020 ilk arabayla çıkış.(izin alınıp Altıoluk’tan Balıkesr arası yolculuk)
Çok zevk aldığımız yol üzeri çeşme başı piknik.

Uzun zamanandan beri ilk gazetelerimizi kendimiz aldık.
Bir müddet ipte havalandırdıktan sonra okuyabilmenin ızdırabı da bi başka.
Bu kareyi de  eklemesem olmazdı.


Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle.






20 Nisan 2020 Pazartesi

Soğanlı Ekmek.......

Çin’de başlayıp ve tüm dünya ülkelerini etkisi altına alan “ koronavirüs pandemi (Covıd-19)   illetinin  tüm dünyayı kasıp kavurduğu şu günlerde gerek ülke olarak gerek  dünya olarak çok zor günlerden geçmekteyiz.

Oldukça yüksek insan kayıplarının yaşandığı  günlerin bir an önce bitmesi, sevdiklerimizle en kısa zamanda sağlıklı bir şekilde kavuşmanın  ümüdiyle evde kalmaktayız.

Bir aydan beri evden hiç çıkmadan (65 yaş üstü) yaşayan birileri  olarak eşim ve ben sevdiklerimize çok özlem duysakta sağlıklı olup evde kaldığımıza hep şükür edip, hastanelerde yatan hastaları ve  hasta yakınlarını onlara hizmet  veren sağlık görevlilerinin ne koşullarda hizmet verdiklerini düşündükçe  evde sıkıldım deme lüksünün olmadığının bilincindeyiz.
Evet zor günlerden geçiyoruz......

Herzaman kötünün iyisini düşünmek lazım.

Büyüklerimiz hep anlatırdı eskiden savaş yıllarında ve akabinde çıkan salgın hastalık onu takip eden açlık günlerinde neler yaşandığını ve ne zor günlerden geçtiklerini.  Anlatılanların sanki gercek değil de hayal ürünü gibi gelirdi , masal dinler gibi dinlerdik  ta ki  çektikleri sıkıntının, acının  hüznünü yüzlerinde hissedene kadar...(((((

Kim bilir belki ileride, yeni doğmuş bebekler ve benim torunum gibi hiçbir şeyin farkında olmayan küçük çoçuklarda bizim gibi büyüklerini anlattıklarını dinlerler diye düşündüm ama :)) şimdilerde teknoloji var herşey bir tıka bakar. 

Her neyse sözü uzatmadan soğanlı ekmek yapımına geçeyim.:))

Hikayesini  bildiğimden olsa gerek şu zor günlerde hemen soğanlı ekmeği yapıp sizlerle paylaşmak istedim.
Yapımını  rahmetli kayınvalidemden öğrenmiştim. Hep yaptığında hüzünlenerek yokluk zamanında soğan lor bulmak zordu ama yinede biraz olsun koyar çocuklara börekli  ekmek diye verirdik derdi.

ilk zamanlar pişmiş  soğana çok sıcak bakmasamda yedikçe hamura lezzeti soğanın verdiğini geçte olsa anlamış oldum:))



Yapımı oldukça kolay olan soğanlı ekmek (soganlı börek)  
Un su ve maya ile hamur karılır. Istenirse hamura biraz zeytin yağı katılır yoğurma aşamasında.Hamur biraz dinlenip az mayalandıktan sonra istenilen büyüklükte bezeler ayrılır.


Diğer taraftan lor (ben içine birazda evde kalmış peynirleri karıştırıyorum) iri doğranmış kuru soğan ve pul biberden oluşan iç hazılayıp
Yemek tabağı büyüklüğünde açtığım hamurların içine koyup dahada lezzet vermek için birer parça tereyağı koyup kapatıyorum.
Üzelerine biraz zeytin yağı sürüp

Önceden ısıtımış fırında 180 derecede alt üst kızarana kadar pişiriyorum.


Benim yaptığım biraz ilavelerle (taze soğan,tereyağı,pul biber ve çörek otu) çayın yanında börek havasında yeniyor:))

Yapmak isteyenlere kolay gelsin diyor, en kısa zamanda sağlıkla sevgiyle buluşmayı umut ediyorum.
Boşuna denmemiş “umut zorda  kalanın hayalidir”